Arafat vakfesi nedir?
Arafat vakfesi nedir?
Arafat vakfesi nedir? Vakfe nasıl yapılmalıdır?
Arafat, Mekke’nin yaklaşık 25 km güneydoğusunda Harem sınırları dışında bir bölgedir. Vakfe ise bir yerde bir süre durmak veya beklemek demektir. Arafat vakfesi önemli ve titizlik gerektiren bir rükündür. Çünkü süresi içinde Arafat’ta bulunamayanlar o sene hacca yetişememiş olurlar. Arafat vakfesi dışında vaktinde yapılamayan diğer Menâsik ise, daha sonra kaza edilerek veya fidye ödenerek telâfi edilebilir.
Hz. Peygamber’in (asm):
“Hac, Arafat’tan ibarettir” (Tirmizî, Ebû Dâvûd)sözü Arafat vakfesinin önemini belirtmesi yanında, ayrıca, bu vakfeyi kaçırmamak için titizlik gösterilmesi gerektiğini de anlatmaktadır.
Arafat anlamı ne demek?
Yazımızın İçindekiler
Arafat kelimesinin üzerinde biraz duralım. Arafat’ın kaynağını araştırdığımızda iki şey karşımıza çıkıyor. Birincisi Ebû’l beşer olan Hz. Adem’den kaynaklanan Arafat, bir diğeri de Halîlürrahman olan Hz. İbrahim’den kaynaklanan Arafat. Hz. Adem dünyaya gönderildiği zaman, cennetten dünyaya indirildiği zaman kendisi Hindistan bölgesine, anamız olan Hz. Havva ise Cidde’ye ki Cidde kelimesi “caddetün” nine olarak isimlendirilmesi de oradan oraya sonra ara yolla birbirlerini ve yıllar süren bir arayış.
O arayış Arafat’ta, Cebeli rahme’de yani rahmet tepesinde. Çünkü orada bir rahmet tecelli ediyor. O rahmet tepesinde nihayete eriyor ve birbirlerini o tepenin üzerinde görüp tanıdıkları için tanışma anlamında Arafat kelimesi ortaya çıkıyor. Birbirlerini orada tanıdıkları birbirlerine orada buluştukları için. Dolayısıyla insan hakikati arıyorsa ve hakikatle buluşuyorsa aslında Arafat’ta buluşuyor.
Orda bir hakikat var ve Adem aleyhisselamın üzerinden verilen mesaj bu ve Arafat kelimesinin ilk kez kullanılmasına ait kaynaklarda geçen bilgi o. İkincisi ise Hz. İbrahim’den onu da biliyoruz zaten Cebrail aleyhisselam haccın menasiklerini öğretiyor en son tekrardan Arafat’a geliyor ve Cebrail aleyhisselam soruyor Hz. İbrahim’e: “Hel arafte İbrahim?” Anladın mı, kavradım mı bunları? Hz. İbrahim’de: “Neam araftu” diyor “Evet anladım” diyor işte oradaki o konuşmadan kaynaklanan o ismin verildiği söyleniyor. İster Hz. Adem’den olsun ister Hz. İbrahim’den olsun bir arayış arayışın arkasında da bir elde edişle alakalı bir şey var.
Vakfe ibadeti nerede yapılır?
Şimdi birisi eğer Arafat’tan bahsedecekse hacca gitmiş bir hacı da orada ya da burada bizim gibi haccı yaşamaya çalışan insanlar olarak Arafat diye bir gündemimiz olduğunda bizimde o marifeti dolduracak şeyleri arama adına bir sorumluluğumuz ortaya çıkıyor. Peki, insan neyi aramalı ve neyi bulmalı? Bulduktan sonra da neyi aslında bu manada tesis etmeli? Asıl önemli olan bu zaten biz bu bilinçle eğer Arafatlarımızı ihya etsek. İnanın ki harçlık kazandığımız o güzelliği dünyanın dört bir tarafına yaymış oluruz.
Düşünebiliyor musunuz bu sene mahrumuz biz ama her sene iki buçuk milyon üç milyon insan Arafat’ta mayalanıyor. Ne ile mayalanıyor marifetle mayalanıyor. Arafat’ta mayalanan insanlar sonra dünyanın dört bir tarafına maya olarak dağıtıyor. Arafat’ta gerçekten mayalanan gittiği her yeri mayalar. Mayalayabiliyor muyuz? Mayalasaydık ümmet-i Muhammed’in hali böyle olmazdı.
Sadece Arafat’a durmayı, işte orada bazı hocalarımızın söylediği dualara amin demeyi, söylenen işte birkaç tane kasideyi, ilahiyi dinlemeyi, güzel sesli hafızlardan Kuranı dinlemeyi ve orada biraz olsun hissiyata kapılmayı Arafat’ın ihyası olarak anlıyoruz. Bu değil işte. Asıl mesele orada marifet elde etmek.
Arafatta bulmamız gereken şeyler aslında kurmamız gereken bağlar. Biz dört bağı kurmakla mükellefiz. Kendi nefsimizle olan bağ, yaratıcımız, halikimız olan Rabbimiz ile kurmamız gereken bağ, hem cinslerimiz, başka insanlarla kurmamız gereken bağ, kainatla, evren ile eşya ile kurmamız gereken bağ. Bu dört tane bağdır aslında bizden istenen ve bunlar kurulduğu oranda ancak marifet tam anlamıyla gerçekleşmiş olur.
Arafat bölgesinde hangi hac ibadeti gerçekleşir?
Biz eğer kendimize bir bağ kurmak mükellefiyetimiz varsa eksene irade kavramını koyarak bu meseleyi anlamamız gerekiyor. İradenin hakkı verilmeden bir insan kendisiyle doğru bir bağ kuramaz. Rabbimizle kuracağımız bağın eksenine koyacağımız kavramın adı ihsandır. Allah için yüzde yüz hiçbir şeyi karıştırmadan, sadece ve sadece Allah’ı görüyormuşçasına ona kulluk etmenin anlamı ki Allah Resûlü’nün tarifi bu biliyorsunuz. Başka insanlarla kuracağımız bağda eksene koyacağımız kavramın adı îsardır. Yani bir başkasını kendi nefsimize tercih etmek demektir.
Kolay bir şey değil ama olması gereken bu, eşyayla, kainatla kurmamız gereken bağın eksenine koyacağımız kavramın adı ise ikramdır. Allah bize her şeyi nimet olarak vermiş. Biz ikram kavramı üzerinden değerlendirirsek ağaçla, çiçekle, böcekle hayvanla, havayla, yıldızla, ayla hep bambaşka bir münasebet kurarız. Her şeyi okunmayı bekleyen bir kitap olarak anlarız. Her şeyin bir ayet ve bir nimet olduğunun farkında oluruz ve ona göre bir bağ kurarız.
Eğer marifet diyarını böyle ihya edersek, o zaman şuur diyarı Müzdelife’ye vardığımızda bu bilgi bilince, o bilinçte orada şuura erdiği zaman hac gerçekten adamı adam ediyor. Allah Resûlü’nün söylediği mebrûr bir hac ortaya çıkıyor. Mebrûr bir haccın karşılığı da sadece ve sadece cennettir diyen Resûlullah’ın (sas) müjdesi de böylelikle tahakkuk etmiş oluyor.
Bu bilinç şuur ve aşkla haclarımızı yapsak ve memleketlerime gitsek bütün dünya değişir.
Değişim böyle başlar zaten. Her şey bir hacla başlıyor aslında Allah Resûlü de bir hacla meseleyi nihayete erdiriyor. Onun için bizim hepimizin hacıları ihya etme adına bir sorumluluğu var. Eğer bu ümmetin kaybettiği değerlere yeniden kazanmasını istiyorsak, böyle bir hedefimiz, arzumuz varsa bilmemiz gerekiyor ki orası bu işi mayasıdır. Maya bozulduğu için bugün ümmet-i Muhammed bu halde önce o mayanın doğru tutması doğru oluşması gerekiyor. Böyle de bir sorumluluğumuz var.
Vakfenin Geçerli Olmasının Şartları
Vakfenin geçerli (sahih) olabilmesinin iki şartı vardır.
1. Hac için ihramlı olmak,
2. Vakfeyi özel (belirli) yer ve zamanda yapmak.
Vakfenin Yeri
Vakfenin yeri, Arafat bölgesidir. Arafat bölgesinin Mekke tarafındaki sınırı, “Ürene Vadisi”dir. Ürene vadisi dışında Arafat bölgesinin her yerinde vakfe yapılabilir. Bu vadi Arafat bölgesinden değildir. Burada bulunan “Nemîre Mescidi”nin kıble (kuzeybatı) tarafından bir kısmı da vakfe yerinin dışında kalmaktadır.
Vakfenin Zamanı
Zilhiccenin 9. Arefe günü zeval vaktinden yani güneşin tepe meridyeni üzerine geliş vaktinden bayramın ilk günü “fecr-i sadık” denilen tan yerinin ağarmaya başladığı zamana kadar geçen süredir. Bu konuda mezhepler arasında görüş ayrılığı yoktur. Sadece Hanbelîlere göre vaktin ilk anı, Arefe günü fecr-i sadık ile başlar.
Vakfenin sahih olması için niyet, akıl ve ilim (Arafat’ta bulunduğunu ve vakfe yaptığını bilmek) şart olmadığından, belirtilen süre içinde ister şuurlu, ister şuursuz, ister uykuda, ister uyanık, ister abdestli, ister abdestsiz her ne halde olursa olsun, bir an Arafat sınırları içinde bulunan, hatta oradan geçen kimse vakfeyi yapmış olur.
Hanefîlere göre, Arefe günü gündüz Arafat’ta bulunanların, mazeretsiz olarak güneş batmadan önce Arafat’tan ayrılmamaları vaciptir. Mazeretsiz olarak ayrılan kimse, henüz güneş batmadan bu bölgeye tekrar dönerse, bir şey gerekmez; aksi halde ceza (dem) gerekir. Fakat gündüz Arafat’ta bulunmayıp güneş battıktan sonra gelenlere bir ceza gerekmez.
Şâfîlere göre, güneş batmadan ayrılanlara da ceza gerekmez. Mâlikî mezhebinde ise, gecenin bir cüzünde Arafat’ta bulunmak vakfenin sıhhat şartıdır.
Güneş batmadan Arafat’tan ayrılıp bir daha dönmeyen kişinin haccı batıl olur. Gündüzün çok az da olsa bir kısmında Arafat’ta bulunmak Mâlikîler’e göre vaciptir. Süresi içinde kısa da olsa bir müddet Arafat’ta bulunamayanlar hacca yetişememiş olurlar. Daha sonraki senelerde yeniden haccetmeleri gerekir.
Arafat Vakfesinin Sünnetleri
1. Zilhiccenin 8. terviye gününü Arefe gününe bağlayan geceyi Mina’da geçirip, Arefe günü sabahı güneş doğduktan sonra Arafat’a hareket etmek.
2. Zeval vaktinden önce Arafat bölgesinde bulunmak ve mümkünse vakfe için gusletmek.
3. Zeval vaktinden sonra öğle namazından önce Nemîre Mescidi’nde hutbe okunması.
4. Öğle ve ikindi namazlarını cem`-i takdim ile kılmak.
5. Vakfe esnasında abdestli ve kıbleye yönelik bulunmak.
6. Vakfeyi cem`-i takdim ile kılınan namazdan sonra yapmak.
7. Mümkün olduğu kadar vakfeyi Cebel-i Rahme denilen tepenin yakınında yapmak.
8. Oruçlu olmamak.
9. Gün boyunca telbiye, zikir, tesbih, dua ve istiğfar gibi ibadetleri çokça yapmak. Kendisi, anne ve babası, çocukları ve bütün müslümanlar için dua ve istiğfarda bulunmak.
10. Vakfe esnasında ayakta durmak oturmaktan, binek üzerinde bulunmak ayakta durmaktan daha
faziletlidir.
Cem-i takdim:
Arefe günü Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarının öğle vakti içinde birleştirilerek birlikte kılınması sünnettir. Buna cem-i takdim denir.
Ebû Hanife’ye göre bu namazların cem-i takdim ile kılınabilmesi için;
a) Arefe günü hac için ihramlı olarak Arafat’ta bulunmak,
b) Mescid-i Nemîre’de Cemâat-i Kübra ile kılmak gerekir. Aksi halde her namaz kendi vaktinde kılınır.
Diğer üç mezhep ile Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre, Arefe günü hac için ihramlı olanların Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarını, ister Nemîre Mescidi’nde ister çadırlarda, ister cemaatle, ister münferit olarak cem-i takdim ile kılmaları sünnettir.
Bu namazlar cem-i takdim ile kılınırken ezan okununca önce öğle namazının ilk sünneti kılınır. Sonra ikamet yapılarak öğlenin farzı kılınır. Tekrar ikamet yapılır ve ikindinin farzı kılınır. İkindi namazı için ayrıca ezan okunmaz ve iki farz arasındaki sünnetler kılınmaz. Her iki farzdan sonra telbiye ve teşrik tekbirleri okunur.
HacUmreHaber.com 2021 Mekke, Suudi Arabistan
Sponsor Reklamlar Önem Arzetmektedir